Dürüstlük

  Yalan nedir? Gerçek olmayan bir şeyi söyleyerek karşımızdakini inandırmaktır. Birini bile bile yanlış yola sürme, kandırmaktır. Bilgisizliğinden yararlanarak onun zararına kazanç sağlamaktır. Birine verilen sözü tutmamaktır.
 
   Bunda her zaman başarılı olunur mu? Hayır. Aldatma, kandırma, yalan, hile gibi durumlar er veya geç ortaya çıkar. Yalan söyleyen bir kimsenin hafızası çok kuvvetli olmalıdır ki bir zaman sonra kendi tuzağına kendi düşmesin. İnsanın başkasına yaptığı kötü davranışlar bir gün kendisine karşı da yapılabilir.
 
 Gerçeği neden saklarız? Gerçeği saklamamıza neden olan "korkaklığımız" dır. Korkup yalan söyleyen, yaptığının yanlış olduğunu bilmesine rağmen sağladığı çıkardan vazgeçemez. Örneğin, kopye çekerek aldığı iyi nottan vazgeçemediği için doğruyu söylememekte ısrar eder. Ayrıca arkadaşları ve büyükleri gözünde yalancı duruma düşmemek için yalanı sürdürür. Halbuki yalanı sürdürmek bir kere yalan söylemekten çok daha kötüdür ve insanın karakterini değiştirirken vicdanı da rahat etmez, hep huzursuzluk çeker. Ve yine korkaklığına bir başka sebep de, bağımlı olduğu diğer faktörlerin tesiridir. Örneğin, babasını komşusunun gazetesini alırken gördüğü halde, inkar eder. Oysaki yanlışı yapan babası dahi olsa, cesaret her zaman korkaklığın önüne geçmeli ve doğrudan şaşmamalıyız.
 
 Sevgili Çocuklar, bazı büyüklerin adlandırdığı ve sınıflandırdığı gibi az yalan, çok yalan, küçük, büyük yalan, beyaz yalan gibi ayırımlara girmeyiniz. Her şey dürüstlükle açıklandığında hiç kimseyi kırmazsınız. En kolay olan doğruyu söylemektir. Bir tek istisna örnek verilebilir; morale ihtiyacı olan bir hastamıza iyi göründüğünü ve bunu da atlatacağını söyleriz.
 
   Bir başkası bize yalan söylediğinde kendimizi nasıl hissederiz? Şaşırırız ve üzülürüz. Bazen korkarız; niye yalan söylüyor diye, bir anlam veremeyebiliriz. Ona olan güvenimiz sarsılır. Kızarız, sinirleniriz. Ona olan sevgimiz bile azalabilir. Arkadaşlığımız eskisi gibi olmaz, vb. Aynı şeyleri karşımızdaki de bizim için  düşünür, bunu çok iyi anlayalım.
 
  Hangi ülkeden olursanız olun, hangi iklime sahip olursanız olun, ne kadar zengin veya fakir olursanız olun, daima Hakikat'e ve Dürüstlük'e bağlı kalmalısınız. Yaratılışın Temeli, Doğruluk ve Dürüstlüktür. Hakikat'in uygulanması, gerçek dürüstlüktür.


Hz. Muhammed (s.a.v.) buyuruyor: "Adalet güzeldir; fakat devlet yöneticilerinde olursa daha güzeldir."Hz. Ömer (r.a.) buyuruyor: "Bir millete baş olmanın ilk ve en büyük şartı, adil olmaktır." Hz. Ali (r.a.) buyuruyor: "Adalet halkın diriliği ve düzeni, idarecilerin ise süsü ve güzelliğidir."

 

İslam dini adalete büyük önem vermiş ve her konuda adalet emretmiştir.

 Adalet, Cenab-ı Allah tarafından sakıncalı olan faaliyetlerden sakınmak ve hak yolunda doğrulukla hareket etmektir.

 Adalet, hakkı hak sahibine vermek ve bu haklara tecavüz etmemektir.

 Adalet, sorumluluğuna verilen görevleri zamanında ve yerli yerinde yapmak, insanlara ve hayvanlara karşı haksızlık etmemektir.

 Adalet; cemiyetlerin ve milletlerin kalıcı olmasına, huzur ve ahenk içerisinde yaşamasına sebeptir. Hangi milletin efradı arasında adalet yoksa, ne kadar yükselmiş olursa olsun, sonunda o millet perişan olur.

 Adaletsiz ferdin gönlünde huzur, adil olmayan milletlerin efradı arasında uygunluk, sevgi ve güven yoktur.

Adaletsiz cemiyetlerde herkes birbirinden kuşku içindedir. Aralarında mal, can ve namus emniyeti yoktur.

 Adaletsiz milletler, bir dönem güncel hayat sürebilir. Fakat hiçbir zaman saltanatı devamlılık arz ediyor diyemeyiz, ikbalin güneşi kısa zamanda batar.

 Adaletin kıymeti, ancak insan yaşantısına tatbik edildiği zaman ortaya çıkar. Adalet, sözde, edebi hitaplar ve yazılmış kitaplar arasında kaldığı müddetçe faydasız kalır.

 Adaletsizlik, yeryüzünde yaşamış milletlerin çöküşüne yol açmış, batışını hazırlamış ve yurtları harap, kendileri de helak olmuşlardır. Hangi bir millet gösterilebilir ki adaleti yüzünden batmış veya ekonomik ve raf terörü uygulamaları ile payidar olmuş bulunsun.

 Hz. Muhammed (s.a.v.) hadis-i şeriflerinde: "Ehline ve idare ettiğin kimselere hükmetmekte adalet gösterenler, Cenab-ı Allah katında, yakuttan minberler üzerinde bulunacaklardır."

 Adaleti tarif ederken "Hakkı, hak sahibine vermektir" demiştik. Bu açıklamaya göre bize verilen sorumluluklarımızı zamanında ve sadakatla yapmak adalettir. Bir insanın en başta gelen görevi, Cenab-ı Hakkı birliğine iman edip ona karşı görevlerini tam olarak ve ihlas ile yapmaktır.

 İnsanlara karşı hakkaniyet ölçülerinden; hayvanlara karşı merhametten ayrılmamak da adalettir. Onlara karşı merhametten ayrılmayıp yemini, suyunu tam ve zamanında vermek, ağır vazifelere koşmamak adalettir.

 Adil ve vicdan muhasebesi ahlakına sahip kimse, suçluyu terbiye etmekte keskin kılıç; mazlumu korumakta şefkatli bir el gibidir. Bazı kişilerin makam-mevkileri, ticari kurumları, maddi ve manevi bakımından ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar, adil idarecinin karşısında haksız kimse en zayıftır. Çünkü o, Hak namına hakkaniyet göstermektedir. Hz. Muhammed (s.a.v.) hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır: "Cenab-ı Allah'ın emrine aykırı bir davranıştan sakınınız ve evladınız arasında adalet gösteriniz."

 Çocuklarımıza karşı sevgi ve vergide bile adaleti emreden İslam dini, diğer insanlara karşı davranışlarımızda daha ciddi bir hakimiyet göstermeyi emretmiş bulunmaktadır

 Adil ve vicdan muhasebesi ahlakına sahip insanların, dünyaları da ahiretleri de saadet içinde geçer. Mahşer günü Cenab-ı Allah'ın müstesna himayesine erecek kimselerden bir zümre de adil hükümdar ve amirlerdir.

 Adaletten söz açıldığı zaman Hazret-i Ömer'i hatırlamamak mümkün müdür?

 "Halife Hazret-i Ömer hastalanmıştı. O zamanki doktorlar kendisine bal kullanmayı tavsiye etmişlerdi. O mevsimde çarşıda bal satılmıyordu, fakat devlet hazinesinde bol miktarda bal vardı. Hazinedeki baldan, hastalığa ilaç olacak kadar alamayacağını bilen Hazret-i Ömer; halkı camiye toplamış ve tedavisi için bir miktar bal almaya izin istemiş ve halk müsaade edince almıştı."

 İşte adalet ve işte en mümtaz (Seçkin) şahsiyetlerden biri.

 Hz. Muhammed (s.a.v.) hadis-i şeriflerinde şöyle beyan buyrulmaktadır: "Cenab-ı Allah'ın laneti, rüşvet verenin ve rüşvet alanın üzerine olsun." Rüşvet (Menfaatler müşterektir), alıp veren insanlarda adalet olmadığını belgelemektedir.

 ADALETİN KAYNAĞINA NASIL ULAŞABİLİRİZ?

 Adaleti kanunlarda, mahkemelerde veya tarafsız bir yönetim içinde ararken acaba rotamızı şaşırmış olmuyor muyuz?

 Adalet bir iç duyudur ve vicdan muhasebesinde yaşar. Eğer vicdanlarda adalet duyusu yoksa onu kanunların maddelerinde, mahkeme koridorlarında veya resmi kurum kapılarında aramak hayalden başka bir şey değildir.

 Adalet vicdan bahçelerinde yetişen meyve-sebze gibidir; eğer toplumu yaratan kişilerin kalplerinde bu şifa kaynağı bahçeler yoksa, bu bahçelere bu sebze ve meyvelerin tohumları ekilmemiş ise o toplumun kanunlarında, mahkemelerinde ve resmi kurum kapılarında adaleti aramaya kalkmak akıntıya kürek çekmek gibidir.

 Eğer insanların vicdanlarında fidanları yeşermiş ise aslında kanunlara ve yargıçlara da lüzum kalmazdı.

 Adalet kişilerin vicdanlarına Cenab-ı Allah tarafından yerleştirilmiştir, onu beslemek ve yetiştirmek gerekir. Onun gıdası ve güneşi insan sevgisidir. İçlerinde insan sevgisi ve vicdan muhasebesi olmayan yargıçların veya idarecilerin eline verilen adalet terazileri her zaman yanlış tartarlar: Zira okkası bozuktur.

 Adalet arıyoruz derken ne demek istiyoruz?

 Bazen "Acaba Anayasalara, kanunlara ve mahkemelere fazla ümit bağlamıyor muyuz?" diye düşünme duygusu çoğalıyor. Bütün bunlar yalancı ümitlerdir

 MAHATMA GANDHİ'den ÖĞÜTLER:

 1- Ahlaksız ticaret.

2- Emeksiz zenginlik.

3- İlkesiz siyaset.

4- niteliksiz eğitim.

5- Vicdansız haz.

6- İnsaniyetsiz bilim.

7- Özverisiz ibadet.

 ÖZDEYİŞLER

 1- Adalet nedir? Ağaçları sulamak... Zulüm nedir? dikenlere su vermek... (Mevlana Hz.)

2- Kanunlar örümcek ağları gibidir: Zayıfları ağa yakalanır, güçlülerse ağı delip geçer. (Balzac)

3- Yasalar, zavallı ve zengin adamlar yasayı kurallara göre çiğniyor. (Goldsmith)

4- Ahlaki nizam, adalet sayesinde kurulabilir ve hiçbir şey onsuz devam edemez. (Loocardaire)

5- Özgürlük hiçbir zaman "Her istediğini yapma izni" anlamı taşımamıştır. (Mahatma Gandhi)

6- Adaletsiz rejimi adaletle yıkınız. (Mahatma Gandhi)

7- Alkışlar önüne kansız elle çıkınız. (Mahatma Gandhi)

8- Barışa giden yol yoktur, barışın kendisi bir yoldur.

9- Hakikat asla bir nedene zarar vermez. (Mahatma Gandhi)

10- Ezilenlerle ezen olan arasında çarpıcı bir çatışma olacağına inanıyorum. Herkese ve sömürücü sistemine devam etmek isteyenler arasında bir çatışma olacağına inanıyorum. Böyle bir çarpışmanın inanıyorum, ancak derinin rengine dayandığını sanmıyorum... (Malcolm X)

11- Yolsulluğun tam tersi zenginlik değil. Çok fazla yerde yoksulluğun tam tersi adalettir. (Bryan Stevenson)

12- Gerçek eşitlik herkese aynı muamele etmek değil, herkesin farklı ihtiyaçlarına eşit derecede katılmak anlamına gelir. (Terry Eagleton)

13- Yıl içinde, dün ve yarın hiçbir şey yapamayacağımız iki gün var. (Mahatma Gandhi)

14- İnsanlardaki iyiliği görün ve onlara yardım edin. (Mahatma Gandhi)

15- Asil ve haysiyetli insan, hak ve adaleti her şeyin üstünde tutar. (Confucius)



Yazdır

Paylaş Facebook  Paylaş twitter  Paylaş google  Paylaş linkedin



  Beğen | 0  kişi beğendi