Sorumluluk

Sorumluluk, kişinin kendine ve başkalarına karşı yerine getirmesi gereken yükümlülüklerini zamanında yerine getirmesidir.

"Sorumluluk kişinin kendi davranışlarının veya kendi yetki alanına giren herhangi bir olayın sonuçlarını üstlenmesidir." (TDK)

Sorumluluk sahibi insan: Başkalarının haklarına saygı gösteren, kendi davranışlarının sonucunu kabullenen; kendi üzerine düşen görevleri zamanında, en iyi şekilde yerine getirendir.

Sorumsuz insan; başkaları tarafından güdülen, toplum tarafından sevilmeyen, üzerine düşen görevleri gerektiği gibi yapmayan, sosyal yönü zayıf insandır.

Sorumluluk sahibi olmak; sağlam karakter sahibi insanların en önemli özelliklerindendir.

Sorumluluk, doğuştan sahip olunan bir duygu değil, sonradan kazanılan bir beceri, öğretilen ve yapılması istenilen görevlerdir.

Sorumluluk bilinci çocuğa ailede verilir; yaşadığı çevrede gelişir. Çocuğa küçük yaşlarda verilen sorumluluk; beceri ve davranış alışkanlığı kazandırmaya yöneliktir. İleriki yaşlarda verilen sorumluluk görevleridir.

Küçük yaştan itibaren çocuklara, yaşına ve becerisine uygun sorumluluklar verilmelidir. Çocuğun sorumluluğu; ders çalışmak, okula gitmek, sınavlara hazırlanmak, verilen ödevleri yapmak ile sınırlı olmamalıdır. Çocuğu hayatta başarılı ve mutlu kılacak , öz güvenini sağlayacak sorumluluklar verilmelidir.

Anne ve babalar çocuklarına kendi odalarını düzenlemelerini, eşyalarını düzenli olarak yerine koymalarını, ev işlerinde anne ve babalarına yardım etmelerini...  öğretmelidirler. Çocuk okuldan eve geldiğinde dışarıda iken giydiği eşyalarını düzenli bir şekilde yerine koymayı, aile fertlerine karşı güzel davranışlar göstermeyi...  alışkanlık haline getirmelidir.

Bazı anne ve babalar fazla korumacı oldukları için; çocuklarına yaşlarına ve gelişimlerine uygun sorumluluklar vermiyorlar. Her işini anne ve babanın yaptığı çocuk toplumda sorunlarla karşılaşıyor. Üniversiteyi bitiren bir genç, iş görüşmesine kendisi tek başına  gidemeyip, babasını da yanında götürmek istiyorsa ortada bir sorun var demektir...

Bir yakınım üniversitede öğrenci iken yaşadıklarını benimle paylaşmıştı: "Öğrenci yurdunda üç kız olarak aynı odada kalıyorduk. Diğer iki arkadaşımın bir kez bile yataklarını düzenlediklerini, odayı temizlediklerini  görmedim. Kitapları ve eşyaları hep dağınıktı. Akşam olunca yüksek sesle müzik dinliyorlar, müziğin sesini biraz kısmalarını istesem tartışmalar başlıyordu... Senin yarın sınavının olması veya uyumak istemen, veya moralinin bozuk olması...  onları hiç ilgilendirmiyordu..."

Bu çocuklar yarın evlendiklerinde nasıl mutlu bir yuva kurabilirler, iş hayatında birlikte çalışacağı insanlarla nasıl uyum sağlayabilirler... Evlerinde babalarının  ve annelerinin prensi veya prensesi olarak yetiştirilen çocuklar; hayatın onlara karşı acımasız olabileceğini unutmamalıdırlar. Unutmayın! "El kapısı" var. "Başkaları ile yuva kurmak" var. Orada kendisine bekleyen bir hayata kendisini hazırlaması gerekir.

Toplumumuzda her geçen gün boşanmaların artmasının en önemli nedeni; çocuklarımızdaki sorumluluk duygularının yeteri kadar olmamasındandır.

 Diploma  tek başına mutlu olmak için yeterli değildir. Ev işlerinden, yemek yapmaktan anlamayan bir evliliğin hangi sorunlarla karşılaşacağını siz düşünün. Sorumluluktan kaçan insanların hayatta başarılı olmaları zordur. Çünkü kendi başına bir işi başarabilme cesaretini kendilerinde bulamazlar.

Allah (cc) insanlara hayvanlardan farklı olarak akıl verilmiştir. İnsan yaptıklarından sorumlu tutulmuş, hayvanlar yaptıklarından sorumlu tutulmamıştır. İnsanlara sorumlulukları (görevleri) peygamberler vasıtası ile bildirilmiştir.

Anne ve baba olarak sorumluluklarımız:  Allah'tan hayırlı evlat istemek,  çocuklarımız arasında ayırım yapmamak,  güzel isim vermek,  adaletli davranmak,  onları helal lokma ile beslemek, onlara iyinin ve kötünün ne olduğunu öğretmek, sabrı,  iyi ve doğruyu tavsiye etmek, yaşayacağı dönemin ihtiyacı olan nitelikli bir eğitim almasını sağlamak, gerektiğinde onlarla istişare ederek fikirlerini almak, iyi insanlarla evlilik yapmalarına yardımcı olmak, onlara söz, davranış ve yaşantımızla güzel örnek olmak... sorumluluklarımızın gereğidir.

Nitekim Hz. Peygamber şöyle buyuruyor: " Hepiniz çobansınız, idarenize verilenlerden sorumlusunuz. Aile reisi aile fertlerinden sorumludur. Kadın kocasının evinden, malından ve çocuklarından sorumludur. Hizmetçi efendisinin malını korumaktan sorumludur. Hülasa hepiniz çobansınız ve elinizin altındakilerin haklarından ve görevlerinden sorumlusunuz. (Hadis-i Şerif)

Bir insan  olarak sorumluluklarımız: Anne ve babamıza, büyüklerimize, akrabalarımıza  ve çevremizde bulunanlara karşı güzel davranışlarda bulunmalıyız. Düzenli bir hayatımız, disiplinli bir yaşantımız olmalı. Bütün tavır ve davranışlarımızla örnek bir insan olmaya çalışmalıyız. Güzel olanı yapıp, kötü olandan kaçınmalıyız.

Hiçbir şey sonsuza kadar yaşamaz. Başlangıcı olan her şeyin bir gün sonu gelecektir. Sahip olduğumuz şeylerin kıymetini bilmeli, onları faydalı işleri yapmada kullanmalıyız. Bu can bize emanettir. Zaman bize emanettir. Sağlık bize emanettir. Sahip olduğumuz makam ve mallar bize emanettir. Bir gün hesabının sorulacağını unutmamalıyız.

"Kişi sadece yaptıklarından değil; yapması gerekirken yapmadıklarından da sorumludur." (Moliere)

İçinde yaşadığımız topluma karşı sorumluluklarımız: Empati yapmalı, "Kendimize yapılmasını istemediğimiz şeyleri başkasına da yapmamalıyız. Kendimiz için yapılmasını istediğimiz şeyleri başkası için de istemeli, " Başkalarına elimizle ve dilimizle zarar vermemeliyiz."  Başkalarının hata ve kusurlarını aramamalı,  varsa örtmeliyiz...

"Bilmediğin şeyin ardına düşme. Çünkü kulak göz ve kalp yaptıklarından sorumludur"(İsra 36)

Toplumda güzel davranışlarda bulunmalı, kötü olan davranışlara karşı ikaz edici olmalıyız.

Sorumluluk bilincinin zıddı nemelazımcılıktır.

Zamanın padişahı bir havuz yaptırmış. Halkından, herkesin bu havuza  gece vakti en iyisinden bir kap süt getirip dökmelerini istemiş. Sütü getirenlerin her biri  " süt yerine bir kap su götürsem, bu kadar sütün arasında  benim su götürdüğümü kimse bilmez " diyerek süt yerine havuza götürdüğü suyu dökmüş. Sabah olup havuza bakıldığında havuzda süt yerine suyun olduğu görülmüş...

Yönetici olarak sorumluluklarımız: Sorumluluğumuzda bulunan kimselere adaletle davranmalı, alanında en iyisi olmaya "aranan insan" olamaya gayret edilmeli, gerektiğinde alanında uzman olanlarla istişare edilmeli, gurur ve kibirden uzak durulmalı, insanlarla aramıza engeller koymamalı... kısaca ibadet aşkıyla görevimizi yapmalıyız.

Hz. Ömer bir akşam şehrin dışında gezerken bir çadırdan ağlama sesleri duyar. Çadıra yaklaştığında ağlamakta olan çocukları, yaşlı bir kadını ve altı yanmakta olan bir kazan  görür. Çocukların niye ağladığını yaşlı kadına sorar. Yaşlı kadın gelenin Halife Ömer olduğunu bilmez. Yaşlı kadın: -"Oğlum savaşta şehit oldu, bu çocukları doyurmak zorundayım. Çocuklar açlıktan ağlıyor. Yiyecek bir şey bulamadığım için kazanda taş kaynatıyorum. Çocuklara: size yemek pişiriyorum diye onları oyalayıp uyutmaya çalışıyorum"  Hz. Ömer durumu anlar. Kadına: – "Bu durumunuzu Halife Ömer'e bildirdiniz mi?"  diye sorar. Yaşlı kadın: – " Bizim bu durumumuzdan haberi olmayacaksa niye halife oldu ki ?" der.

Hz. Ömer hemen Beytülmalden (hazineden) yiyecekleri alır ve  bir torbaya kor. Eşyaların bir kısmını taşımak isteyen arkadaşına: – " Ahirette benim günahımı da yüklenir misin? " diye sorar. Hz. Ömer yiyeceklerle birlikte yaşlı kadının yanına gelir. Onlara yemek pişirir. Karınlarını doyurur. Ayrılırken Halife Ömer'in yanına gitmesini kendilerine aylık bağlanacağını söyler...

Sorumlulukların ihmal edilmesi; başarısızlıkların artmasına, toplumda düzenin bozulmasına, insanların  sıkıntıya girmesine  yol açar. Tarihimize  baktığımız zaman bazı yöneticilerin  sorumsuz davranışlarının bedelini milletçe ödemişizdir:

İkinci Viyana Kuşatması  devam ederken, KırımSorumluluk, kişinin kendine ve başkalarına karşı yerine getirmesi gereken yükümlülüklerini zamanında yerine getirmesidir.

"Sorumluluk kişinin kendi davranışlarının veya kendi yetki alanına giren herhangi bir olayın sonuçlarını üstlenmesidir." (TDK)

Sorumluluk sahibi insan: Başkalarının haklarına saygı gösteren, kendi davranışlarının sonucunu kabullenen; kendi üzerine düşen görevleri zamanında, en iyi şekilde yerine getirendir.

Sorumsuz insan; başkaları tarafından güdülen, toplum tarafından sevilmeyen, üzerine düşen görevleri gerektiği gibi yapmayan, sosyal yönü zayıf insandır.

Sorumluluk sahibi olmak; sağlam karakter sahibi insanların en önemli özelliklerindendir.

Sorumluluk, doğuştan sahip olunan bir duygu değil, sonradan kazanılan bir beceri, öğretilen ve yapılması istenilen görevlerdir.

Sorumluluk bilinci çocuğa ailede verilir; yaşadığı çevrede gelişir. Çocuğa küçük yaşlarda verilen sorumluluk; beceri ve davranış alışkanlığı kazandırmaya yöneliktir. İleriki yaşlarda verilen sorumluluk görevleridir.

Küçük yaştan itibaren çocuklara, yaşına ve becerisine uygun sorumluluklar verilmelidir. Çocuğun sorumluluğu; ders çalışmak, okula gitmek, sınavlara hazırlanmak, verilen ödevleri yapmak ile sınırlı olmamalıdır. Çocuğu hayatta başarılı ve mutlu kılacak , öz güvenini sağlayacak sorumluluklar verilmelidir.

Anne ve babalar çocuklarına kendi odalarını düzenlemelerini, eşyalarını düzenli olarak yerine koymalarını, ev işlerinde anne ve babalarına yardım etmelerini...  öğretmelidirler. Çocuk okuldan eve geldiğinde dışarıda iken giydiği eşyalarını düzenli bir şekilde yerine koymayı, aile fertlerine karşı güzel davranışlar göstermeyi...  alışkanlık haline getirmelidir.

Bazı anne ve babalar fazla korumacı oldukları için; çocuklarına yaşlarına ve gelişimlerine uygun sorumluluklar vermiyorlar. Her işini anne ve babanın yaptığı çocuk toplumda sorunlarla karşılaşıyor. Üniversiteyi bitiren bir genç, iş görüşmesine kendisi tek başına  gidemeyip, babasını da yanında götürmek istiyorsa ortada bir sorun var demektir...

Bir yakınım üniversitede öğrenci iken yaşadıklarını benimle paylaşmıştı: "Öğrenci yurdunda üç kız olarak aynı odada kalıyorduk. Diğer iki arkadaşımın bir kez bile yataklarını düzenlediklerini, odayı temizlediklerini  görmedim. Kitapları ve eşyaları hep dağınıktı. Akşam olunca yüksek sesle müzik dinliyorlar, müziğin sesini biraz kısmalarını istesem tartışmalar başlıyordu... Senin yarın sınavının olması veya uyumak istemen, veya moralinin bozuk olması...  onları hiç ilgilendirmiyordu..."

Bu çocuklar yarın evlendiklerinde nasıl mutlu bir yuva kurabilirler, iş hayatında birlikte çalışacağı insanlarla nasıl uyum sağlayabilirler... Evlerinde babalarının  ve annelerinin prensi veya prensesi olarak yetiştirilen çocuklar; hayatın onlara karşı acımasız olabileceğini unutmamalıdırlar. Unutmayın! "El kapısı" var. "Başkaları ile yuva kurmak" var. Orada kendisine bekleyen bir hayata kendisini hazırlaması gerekir.

Toplumumuzda her geçen gün boşanmaların artmasının en önemli nedeni; çocuklarımızdaki sorumluluk duygularının yeteri kadar olmamasındandır.

 Diploma  tek başına mutlu olmak için yeterli değildir. Ev işlerinden, yemek yapmaktan anlamayan bir evliliğin hangi sorunlarla karşılaşacağını siz düşünün. Sorumluluktan kaçan insanların hayatta başarılı olmaları zordur. Çünkü kendi başına bir işi başarabilme cesaretini kendilerinde bulamazlar.

Allah (cc) insanlara hayvanlardan farklı olarak akıl verilmiştir. İnsan yaptıklarından sorumlu tutulmuş, hayvanlar yaptıklarından sorumlu tutulmamıştır. İnsanlara sorumlulukları (görevleri) peygamberler vasıtası ile bildirilmiştir.

Anne ve baba olarak sorumluluklarımız:  Allah'tan hayırlı evlat istemek,  çocuklarımız arasında ayırım yapmamak,  güzel isim vermek,  adaletli davranmak,  onları helal lokma ile beslemek, onlara iyinin ve kötünün ne olduğunu öğretmek, sabrı,  iyi ve doğruyu tavsiye etmek, yaşayacağı dönemin ihtiyacı olan nitelikli bir eğitim almasını sağlamak, gerektiğinde onlarla istişare ederek fikirlerini almak, iyi insanlarla evlilik yapmalarına yardımcı olmak, onlara söz, davranış ve yaşantımızla güzel örnek olmak... sorumluluklarımızın gereğidir.

Nitekim Hz. Peygamber şöyle buyuruyor: " Hepiniz çobansınız, idarenize verilenlerden sorumlusunuz. Aile reisi aile fertlerinden sorumludur. Kadın kocasının evinden, malından ve çocuklarından sorumludur. Hizmetçi efendisinin malını korumaktan sorumludur. Hülasa hepiniz çobansınız ve elinizin altındakilerin haklarından ve görevlerinden sorumlusunuz. (Hadis-i Şerif)

Bir insan  olarak sorumluluklarımız: Anne ve babamıza, büyüklerimize, akrabalarımıza  ve çevremizde bulunanlara karşı güzel davranışlarda bulunmalıyız. Düzenli bir hayatımız, disiplinli bir yaşantımız olmalı. Bütün tavır ve davranışlarımızla örnek bir insan olmaya çalışmalıyız. Güzel olanı yapıp, kötü olandan kaçınmalıyız.

Hiçbir şey sonsuza kadar yaşamaz. Başlangıcı olan her şeyin bir gün sonu gelecektir. Sahip olduğumuz şeylerin kıymetini bilmeli, onları faydalı işleri yapmada kullanmalıyız. Bu can bize emanettir. Zaman bize emanettir. Sağlık bize emanettir. Sahip olduğumuz makam ve mallar bize emanettir. Bir gün hesabının sorulacağını unutmamalıyız.

"Kişi sadece yaptıklarından değil; yapması gerekirken yapmadıklarından da sorumludur." (Moliere)

İçinde yaşadığımız topluma karşı sorumluluklarımız: Empati yapmalı, "Kendimize yapılmasını istemediğimiz şeyleri başkasına da yapmamalıyız. Kendimiz için yapılmasını istediğimiz şeyleri başkası için de istemeli, " Başkalarına elimizle ve dilimizle zarar vermemeliyiz."  Başkalarının hata ve kusurlarını aramamalı,  varsa örtmeliyiz...

"Bilmediğin şeyin ardına düşme. Çünkü kulak göz ve kalp yaptıklarından sorumludur"(İsra 36)

Toplumda güzel davranışlarda bulunmalı, kötü olan davranışlara karşı ikaz edici olmalıyız.

Sorumluluk bilincinin zıddı nemelazımcılıktır.

Zamanın padişahı bir havuz yaptırmış. Halkından, herkesin bu havuza  gece vakti en iyisinden bir kap süt getirip dökmelerini istemiş. Sütü getirenlerin her biri  " süt yerine bir kap su götürsem, bu kadar sütün arasında  benim su götürdüğümü kimse bilmez " diyerek süt yerine havuza götürdüğü suyu dökmüş. Sabah olup havuza bakıldığında havuzda süt yerine suyun olduğu görülmüş...

Yönetici olarak sorumluluklarımız: Sorumluluğumuzda bulunan kimselere adaletle davranmalı, alanında en iyisi olmaya "aranan insan" olamaya gayret edilmeli, gerektiğinde alanında uzman olanlarla istişare edilmeli, gurur ve kibirden uzak durulmalı, insanlarla aramıza engeller koymamalı... kısaca ibadet aşkıyla görevimizi yapmalıyız.

Hz. Ömer bir akşam şehrin dışında gezerken bir çadırdan ağlama sesleri duyar. Çadıra yaklaştığında ağlamakta olan çocukları, yaşlı bir kadını ve altı yanmakta olan bir kazan  görür. Çocukların niye ağladığını yaşlı kadına sorar. Yaşlı kadın gelenin Halife Ömer olduğunu bilmez. Yaşlı kadın: -"Oğlum savaşta şehit oldu, bu çocukları doyurmak zorundayım. Çocuklar açlıktan ağlıyor. Yiyecek bir şey bulamadığım için kazanda taş kaynatıyorum. Çocuklara: size yemek pişiriyorum diye onları oyalayıp uyutmaya çalışıyorum"  Hz. Ömer durumu anlar. Kadına: – "Bu durumunuzu Halife Ömer'e bildirdiniz mi?"  diye sorar. Yaşlı kadın: – " Bizim bu durumumuzdan haberi olmayacaksa niye halife oldu ki ?" der.

Hz. Ömer hemen Beytülmalden (hazineden) yiyecekleri alır ve  bir torbaya kor. Eşyaların bir kısmını taşımak isteyen arkadaşına: – " Ahirette benim günahımı da yüklenir misin? " diye sorar. Hz. Ömer yiyeceklerle birlikte yaşlı kadının yanına gelir. Onlara yemek pişirir. Karınlarını doyurur. Ayrılırken Halife Ömer'in yanına gitmesini kendilerine aylık bağlanacağını söyler...

Sorumlulukların ihmal edilmesi; başarısızlıkların artmasına, toplumda düzenin bozulmasına, insanların  sıkıntıya girmesine  yol açar. Tarihimize  baktığımız zaman bazı yöneticilerin  sorumsuz davranışlarının bedelini milletçe ödemişizdir:

İkinci Viyana Kuşatması  devam ederken, Kırım Hanı  Murad Giray Han'ın  Merzifonlu Kara Mustafa Paşaya kızgınlığı yüzünden,  sorumluluğuna verilen Tuna  nehrinin kuzeyinden gelen yardımı önlemekte etkisiz kalması, oradan Lehistan Kralı Sobieski'nin 25.000 kişilik yardım kuvveti ile  geçmesine engel olmaması  yüzünden ikinci viyana kuşatması başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Bu savaştan sonra, Osmanlıların yenilmez olmadıklarını gören Avrupa, Osmanlılara karşı "Kutsal ittifak" adı altında birleşerek karşı hücuma kalkmaya başladılar... Bazı tarihçilere göre: Sakarya Muharebesi'ne kadar sürecek bir geri çekilme süreci başlamış oldu.

Bizlere yüklenen sorumluluklarımızı bir ibadet aşkıyla yerine getirmemiz bizleri toplumda yüceltecektir.

Bir beldede gece yatağına aç giren insanlar varsa; o beldedeki bütün insanlar bundan sorumludur.

"Allah güzel işler yapanları sever" Hanı  Murad Giray Han'ın  Merzifonlu Kara Mustafa Paşaya kızgınlığı yüzünden,  sorumluluğuna verilen Tuna  nehrinin kuzeyinden gelen yardımı önlemekte etkisiz kalması, oradan Lehistan Kralı Sobieski'nin 25.000 kişilik yardım kuvveti ile  geçmesine engel olmaması  yüzünden ikinci viyana kuşatması başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Bu savaştan sonra, Osmanlıların yenilmez olmadıklarını gören Avrupa, Osmanlılara karşı "Kutsal ittifak" adı altında birleşerek karşı hücuma kalkmaya başladılar... Bazı tarihçilere göre: Sakarya Muharebesi'ne kadar sürecek bir geri çekilme süreci başlamış oldu.

Bizlere yüklenen sorumluluklarımızı bir ibadet aşkıyla yerine getirmemiz bizleri toplumda yüceltecektir.

Bir beldede gece yatağına aç giren insanlar varsa; o beldedeki bütün insanlar bundan sorumludur.

"Allah güzel işler yapanları sever"



Yazdır

Paylaş Facebook  Paylaş twitter  Paylaş google  Paylaş linkedin



  Beğen | 0  kişi beğendi